|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() |
OSMANLI ARŞİVLERİNDE ZİLE | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
HADİ BELGE | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Şeyh Efendi, tekkenin vakfına ait olanbirmeraya vakıf yönetimindeki bir zümreninelkoyduğunu beyan eder. Bu durum üzerine Kanuni, 15 ay geçmesine rağmen meselenin neden hal' edilmediğine dair Zile adısından hesap sorar ve ona talimat verir.
İşte bu nedenle, şehirlerimizin tarihini aydınlatmak, bir anlamda zorunluluk hâlini almıştır. Zira, şehir tarihi ile ilgili araştırmalar tamamlanmadan "millî tarih" bir bütün olarak ortaya konamaz. Biz bu yazımızda, Anadolu'nun güzide şehirlerinden ve geçmişte Tokat'a bağlı bir kaza olan Zile'nin tarihini, birkaç arşiv belgesi ışığında ele alacağız. Birkaç arşiv belgesi dememizin ardında yatan neden, arşivlerimizde Zile ile ilgili belgelerin son derece sınırlı olmasıdır. Pek çok belgenin yangında zayi olduğu ya da henüz tasnif edilmeyen belgeler arasında olabileceği söylenmektedir. Geniş sınırlara sahip Osmanlı Devleti, "taşra" adını verdiği İstanbul dışındaki topraklarında, şu şekilde bir idari taksimat gerçekleştirmiştir: Köy, nahiye, kaza, sancak (liva) ve eyalet. En küçük yönetim birimi olan köylerin birleşmesiyle nahiyeler, nahiyelerin birleşmesiyle kazalar, kazaların birleşmesiyle sancaklar ve sancakların birleşmesiyle de eyaletler teşekkül etmiştir. Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı'ya bağlanan Tokat, II. Murad zamanında beylerbeyliği olmuş, ardından da sancak beyliğine tebdil etmiştir. 1538'de nahiye "voyvodalık" ve 1617 tarihinde Valide Sultanlara "has" olmuştur. 1863'de Sivas eyaletine bağlı, önce nahiye ardından kaza, 1880'de ise sancak payesi ile mutasarrıflık hâline getirilmiştir. Zile ise,Tokat sancağına bağlı bir kaza statüsündedir. Zile tarihine ışık tutan ilk belgemiz, Kanuni Sultan Süleyman'ın Zile kadısına göndermiş olduğu bir fermandır. Bugün Beyazıd-ı Bestami Camii (Turhal yolu üzerinde) olarak bilinen ve o dönemde Şeyh Ethem Çelebi Dergahı olarak hizmet veren tekkenin şeyhi Abdülkerim Efendi, Sultan Süleyman'a bir adam göndererek şikâyette bulunur. Şeyh Efendi, tekkenin vakfına ait olan bir meraya, vakıf yönetimindeki bir zümrenin el koyduğunu beyan eder. Bu durum üzerine Kanuni, 15 ay geçmesine rağmen meselenin neden halledilmediğine dair, Zile kadısından hesap sorar ve ona talimat verir. Belgeden anladığımız kadarı ile, Kanuni döneminde Zile'de adalet işleri, bir kadı tarafından sağlanmaktadır. Bu, önemlidir. Çünkü, Osmanlı Devleti'nde genellikle sancak merkezlerine ya da bu ölçüde büyük yerleşim birimlerine kadı gönderilmiştir. Sancak merkezine uzak veya küçük yerleşim birimlerinde ise naib ünvanı ile kadıların vekilleri görev yapmıştır. Zile ve Çevre Şehirlerin Nüfus Tablosu
Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi, 1901 Türk, Rum ve Ermeni gibi değişik milletlere mensup kişileri bir arada hatta aynı mahallede görmek mümkündür. 22 milyon kilometrekarelik devasa bir imparatorluğun padişahının, imparatorluğun küçük bir beldesindeki, küçük varsayabileceğimiz bir meselesine bu ölçüde bir hassasiyet göstermesi, gerçekten göz kamaştırıcı bir hadisedir. Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivinin bir istatistikine göre, 1901 yılında Zile'nin nüfusu 27.000 olarak görünmektedir. Aynı belgede, sancak olmalarına rağmen, Tokat'ın 29.000 ve Amasya'nın 33.000 olduğu düşünülürse, Zile önemli bir nüfus potansiyeline sahip, bir büyük şehir niteliğindedir. Dikkat edilirse, belgeye konu olan dönem, Osmanlı toplumunun demografik yapısında son derece mühim değişikliklere sebep olan, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi)' na yakın bir tarihtir. Nitekim, bu savaş akabinde Kafkasya toprakları kaybedilmiş ve buradaki ahali, Anadolu'nun değişik taraflarına göç etmiştir. Bu savaştan daha önce de Kafkas halkı ile Ruslar arasındaki mücadeleler neticesinde, 1864 yılında yaklaşık 1.500.000 civarında Kafkas halkının Osmanlı ülkesinin değişik beldelerine göç etmek zorunda kaldığı bilinmektedir. Bir başka belgede ise Zile'de bir Muhacir Komisyonu'nun kurulmuş olduğu görülmektedir. Söz konusu göçlere, Osmanlı Devleti tarihi ile ilgili en mühim kaynaklardan olan, Şer'iyye sicillerinde de sıkça rastlanmaktadır. Osmanlı Devleti tarihi ile ilgili diğer bir mühim arşiv kaynağı da," Salname”lerdir . "Yıllık" anlamına gelen salnameler, kaza ve sancaklar ile ilgili tafsilatlı bilgiler içerir ve hazırlandıktan sonra, eyalet merkezine gönderilir. Osmanlı, bir imparatorluk olması hasebiyle, farklı milletlerden oluşan bir bünyeye sahipti. Bu yapıyı biçimlendiren felsefe ise,Türk- İslam düşüncesiydi. Türk gelenekleri ve örfü ile, İslam kaidelerini çıkış noktası olarak alan Osmanlı, teba'sını ırklara göre değil dine göre tanzim etmişti. "Millet sistemi" adı verilen bu sisteme göre, Osmanlı Toplumu müslim- gayr-i müslim şeklinde bir hukuki düzenlemeye tâbi tutulmuştur. Yukarıdaki nüfus tablosunda görüldüğü üzere, 1902 yılında Tokat ve Zile, Osmanlı Devleti'nin bu özelliğine iyi bir model teşkil etmektedir. Türk, Rum ve Ermeni gibi değişik milletlere mensup kişileri bir arada, hatta aynı mahallede görmek mümkündür."Millet-i sadıka" olarak bilinen Ermeniler, 1915 yılında çıkarılan "Tehcir Yasası"na kadar, Zile'deki varlıklarını devam ettirmişler, I. Dünya Savaşı'ndaki tutumları nedeni ile de, Suriye'ye gönderilmişlerdir. 1902 yılı itibari ile Zile Kaymakamı Hayri Bey, yardımcısı ise "Naib" ünvanı ile Salim Sabri Efendi'dir. Tanzimat ile başlayan süreçte, birtakım idari ve hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Zile'de 1902'de meclis-i idare ve bidayet mahkemelerinin varlığı, söz konusu yeniliklerin taşrada da uygulamaya geçtiğinin önemli bir işaretidir. İdare meclisi üyelerine dikkat edilirse, azınlıkların şehirlerin yönetimine iştirak ettikleri anlaşılmaktadır. Üstelik bu üyelerden Rum asıllı Hemparsom Efendi ve Ermeni asıllı Agop Efendi, meclise seçilerek dahil olmuşlardır. Osmanlı Devleti içerde ve dışarda pekçok sorunla boğuştuğu bu çok sıkıntılı döneminde dahi hoşgörüsünden asla taviz vermemiştir. Bidayet mahkemesinde görev alan ikinci Katib Nikgos Efendi ve bir diğer memuru Aris Efendi, bu görüşümüzü destekler niteliktedir. Ermeni iddialarının gündemimizi meşgul ettiği bu günlerde, arşivlerimizde gizlenmiş bu tarihi gerçekler birer ibret tablosu olarak karşımızda durmaktadır ve bizce çok manidardır. ZİLENİN NÜFUS TABLOSU ( H.1320 – M. 1902 )
Zile'deki Bazı Devlet Kurumları ve Memurları (1902 Tarihli Sivas Salnamesi)
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
|